Anadolu’da “yalancı çoban” hikayesi meşhurdur. Bir çoban devamlı evinin yandığı yalanıyla köylüyü telaşa verir. Bir gün evi gerçekten yanar ve meydanda yardım çağrısı nidaları karşılık bulamaz. Halk bunu da bir yalan kabul eder ve çobanın yanan evini kendi haline bırakmak zorunda kalır. Eğitimci, Mustafa Oktay Düz yazdı…
Siyasal yaşamda liderlerin etkinliği her zaman en üst seviyededir. Liderlerin, kitlelerin yönlendirilmesinde önemli rolleri vardır. Bu sebeple sorumlulukları da bireylerden çok daha fazladır. Bir temsiliyetin lideri iseniz eylem ve söylemlerinizde dikkatli davranma sorumluluğunuz vardır.
Türk siyasetinde, en az iktidar partisi liderinin olduğu kadar muhalefet parti liderlerinin de ürettikleri siyaset ve söylemler toplumun her kesimini kapsayıcı ve korumacı politikalar üzerine dizayn edilmesi gerekmekte.
Cumhuriyet Halk Partisi sıradan bir parti değildir. Atatürk’ün kurduğu, bu ülkenin en eski partilerinden biridir. Bu partinin genel başkanı marjinal bir örgüt lideri gibi hareket etme lüksüne sahip değildir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun özellikle son dönemlerde izlemiş olduğu siyaset modeli toplumu uzlaştırmak, sakin güç olma profilinden uzaklaşmaya başlamıştır.
Hatırlayalım…
Daha birkaç ay önce TÜİK ve Milli Eğitim Bakanlığı’na baskın yapmalar. Kilitli kapı, demir parmaklıklar önünde poz vermeler daha hafızlarda ki yerini koruyorken fatura zamlarına karşı “faturamı ödemeyeceğim” tavrı akılla izah edilemeyecek bir hal almıştır. Bir liderden daha çok aktivist ya da fenomen gibi davranmaya başlaması, parti tabanında kaybetmiş bir liderin dikkat çekme çabası ve bunun getirmiş olduğu psikolojik travma hali bulunduğunun göstergesidir.
Toplumun her kesiminde haklı olarak tepkiyle karşılanan bu zamlar özellikle asgari geçimin altında hayat mücadelesi verenlerin canlarını yakmıştır. Artan enflasyonun getirmiş olduğu hayat pahalılığının yanı sıra aydınlatma ve ısınmada ki bu artışların tepkiyle karşılanması çok doğaldır. Lakin bunun çözümü, arkasında azımsanmayacak bir desteğin ve kitlenin olduğu siyasi liderin topluma dolaylı mesaj vererek isyan etmeye teşvik etmesi olmamalıdır. Türkiye’nin en çok destek gören ikinci partisinin lideri daha akılcı ve çözüm odaklı siyaset üretmelidir.
Her ne kadar Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu söyleminin bireysel bir çıkış olduğu öne sürülse de toplum nezdinde böyle anlaşılmayacağı gerçeğini de unutmamak gerekir.
Ana muhalefetin “helalleşmek” söylemiyle topluma lanse ettiği gibi kendilerinin dengeli, mutedil, anlayışlı bir siyaset benimseyeceği bu tarz ve söylemlerle birlikte samimi olmadıklarını göstermiştir. Bu ülkeyi yönetmeye talip olan birinin, önemli bir parti liderinin, söylediği her şeyin çok büyük önemi vardır. Hayat bu ya! Zamanı gelir seçim olduğunda olası bir kazanım sonrasında eğer siz bu artışlara engel olamazsanız, milletin faturamı ödemiyorum söylemiyle karşılaşırsanız ne diyeceksiniz? Çünkü siz de aylar önce bu söylemlerde bulundunuz, demezler mi? Ya da İstanbul’da yaşayan vatandaşlarımızın İBB’nin yaptığı zamlara karşı aynı tepkiyle karşılık vermesi uygun bir yöntem midir? Nitekim İBB Başkanı’na bağlı İSKİ yazılı bir açıklama yaparak “bizim genel başkanımıza uymayın lütfen faturalarınızı ödeyin” demiştir. Bu durumda sunmuş olduğunuz önerinin geçerliliği tartışılır bir hal alır.
Bir partinin lideri olarak siyasi argümanlar geliştirmeniz veyahut toplumun sesi olmak istemeniz oldukça anlaşılır bir durumdur. Lakin daha ılımlı yöntemlerin olduğu siyaset üslubu varken bu anarşist üslup bu millet nezdinde geçmişte olduğu gibi bugünde karşılık bulmayacaktır. Kendi ittifakınız içerisinde bile kaile alınmayan bu eylemleriniz sizi hiç bir yere taşımayacaktır.
Anadolu’da “yalancı çoban” hikayesi meşhurdur. Bir çoban devamlı evinin yandığı yalanıyla köylüyü telaşa verir. Bir gün evi gerçekten yanar ve meydanda yardım çağrısı nidaları karşılık bulamaz. Halk bunu da bir yalan kabul eder ve çobanın yanan evini kendi haline bırakmak zorunda kalır.
Bu Genel Başkanda maalesef artık böyle bir profil yansıtmıştır kamuoyuna. Bir gün çıkar elimde ıslak imzalı ihale belgesi var der. Ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanının hiçbir ihaleye imza atmadığı kamuoyuyla paylaşılınca da atmamışsa da bilgisi dahilinde diye bir savunma içerisine girer. Hafızanızı birazcık zorlandığınızda bunun gibi daha birçok örnek sıralayabilirsiniz.
Bu tarz davranışlar sizi bir liderden ziyade bir amaca hizmet etmeye memur edinmiş kişiliğe büründürür. Türk milletinin feraseti ise sizin bu misyonunuza hizmet etmeyecek kalite ve seviyededir.
Peki muhalefet liderlerinin düştüğü durum karşısında iktidar liderinin pozisyonu nedir?
İktidar tarafından kimsenin fiyat artışlarına, faturaların yüksekliğine ve enflasyona itirazı yoktur. Dünyayı etkileyen bir kriz karşısında yönettikleri ülkenin etkilendiğinin ve aslında aldıkları bazı kararların yanlışlığının da farkında. O sebeple alınan yanlış kararların düzeltilmesi yönünde adımlar atılmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın elektrik düzenlemesinde yaptığı güncelleme ve “milletimin düştüğü durumun farkındayım bunu çözeceğim” sözüne bakacak olursak çözüme yönelik gayretinin olduğunu göreceğiz.
Siyasette, yönetenlerin aldıkları yanlış karlarlar kadar düzeltilmesinde gösterdikleri çabada önemlidir. Bunun sonucunda başardıkları yada başaramadıkları takdirde önümüzdeki seçimlerde milli irade kendisinin lehine veya aleyhine tecelli edecektir.
Türkiye, yönetimlerinin eskisi gibi “kalkışmalar” ile değil milletin iradesiyle değiştiği bir demokrasi ülkesidir.
Muhalefet liderlerinin siyaset üretme yerine militan misyonu yüklenme çabaları milletin dikkatinden kaçmayacaktır.
Şahsi görüşümü ve yorumumu dile getirecek olursam. Kabul ediyorum, hepimizin zorlukla mücadele ettiği bir ekonomik buhranın içindeyiz. Alım gücü düşük, gıda, akaryakıt ve fatura yükseklikleri canımızı yakıyor. Bu konulara hiçbir itirazım yok.
Lakin…
Tüm dünyanın da pandemi ile birlikte ekonomik kriz içerisinde olduğunu görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra başörtüsü serbestliği, onca yatırım ve hizmetleri, herkesin kendini rahatça ifade ettiği günlerin gelmiş olması gerçeğini de bir kenara itemem. Kendi nazarımda Ayasofya camisinin açılması bile tek başına Erdoğan’ın yanında durmam için yeterli bir sebeptir. Biz bu ülkede Ahmet Kaya’nın şarkılarının dinlemediği, Sünnilerin- Alevilerin kendilerini rahatça ifade edemediği, Kürtlerin kendi dillerini konuşamadığı, kişilerin yaşam tarzlarına müdahale edildiği yılları da yaşadık. Bunca sorunun kısmen halledildiği bir dönemden sonra yanlışının farkında olan düzeltme çabası içerisinde bulunulan bir liderin karşısında kendimi konumlandıramam. Hele ki karşında milleti kutuplaştıran ve olgun tavırlar sergileyemeyen bir lider varken. Bana bunu ne akılla nede vicdanla izah edemezsiniz.
Mustafa Oktay Düz: Eğitimci/Yazar